Check-up

Neler Yapiyoruz?

Check-up

Kuşkusuz hepimiz evimizi ve yaşamımızı paylaştığımız kedi ya da köpeğimize, zamanla hiç ummadığımız kadar bağlandık ve onların sağlık problemlerini kendimizinkilerden daha fazla önemser hale geldik. Sağlıklı yaşamın temel koşulları hayvanlar için de çok farklı değildir. İyi beslenme, özellikle bebeklik çağlarından başlayan koruyucu hekimlik programlarına uyma, yeterli ilgi ve sevgi ile stresten uzak bir yaşam, onların ihtiyacı olan her şeydir.

Doğal olarak yaş ilerledikçe, kimi organ ve sistemlerde yıpranmalar baş göstermekte ve bunlar erken dönemlerde çoğunlukla hayvan tarafından tolere edilmektedir. Başlangıçta basit önlemler ya da diyetlerle üstesinden gelebileceğimiz aksaklıklar, zamanla ciddi sorunlara dönüşebilmektedir.

Oysa yılda ortalama bir kez yaptıracağımız “check-up” ile, çok değer verdiğimiz aile bireyinin, biraz daha uzun ve kaliteli bir yaşam sürmesi için, gereken önlemleri alabilir, bazen de gizli seyretmekte olan bir hastalıkta erken tanı şansı yakalayabiliriz. Veteriner Hekiminiz, rutin ziyaretler sırasında, siz  farkında olsanız da olmasanız da, kedi ya da köpeğinizi sistemik bir biçimde gözden geçirerek durumu hakkında düzenli olarak bilgi sahibi olur. Ancak bir check-up programı, bu genel muayenelerin dışında pek çok değerlendirmeyi kapsar. Bu çerçevede tam kan sayımı, kanın biyokimyasal analizi, idrar ve dışkı muayenesi ile bu testlerin sonucuna göre gerekirse ultrasonografi, dijital röntgen, EKG ve benzer muayeneleri yapılır. Bu muayenelerde nelere bakıldığı ve sonuçlarının nelere işaret ettiğine ilişkin bilgi vermek gerekirse;

Tam Kan Sayımı

Kan analizi çoğunlukla hastalığının hikayesini anlatır. Tam kan sayımı veya hemogram, kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin sayısını gözler ve Veteriner hekime hayvanın anemik yani kansız olup olmadığını, enfeksiyonu olup olmadığını ya da kanın pıhtılaşması ile ilgili bir hastalığı olup olmadığını anlatır. Test için gereken kan, pıhtılaşmayı engelleyen bir madde içeren bir tüpe alınır ve böylelikle kan pıhtılaşmaz. Total kan sayımı (Complete blood cell=CBC) aynı zamanda hematokrit denen bir başka parametre daha içerir: bu parametre kırmızı kan hücreleri ile kan plazması arasındaki ilişkiyi gösterir. Normalden yüksek olan hematokrit değer hayvanın vücut sularından bir kısmını kaybettiğini veya susuz kaldığını ya da kan alındığı anda vücut sisteminin şokta olduğunu gösterir. Normalden düşük hematokrit değer ise hayvanın anemik (kansız) olduğunu gösterir.Total kan sayımı aynı zamanda kan hücrelerinin şekil, büyüklük,  renk, veya görünüşlerindeki anormallikleri; birim miktardaki kanın kırmızı hücrelerinin gerçek sayısını; kan dolaşımında oksijen taşıyan “hemoglobin” denen komponentin varlığını da belirler. Bazı anemi türlerinde, köpeğin kırmızı kan hücre sayısı normal olmakla birlikte, tüm vücuda oksijen sağlayan hemoglobin miktarında yetersizlik söz konusudur. Total kan sayımı  aynı zamanda beyaz kan hücrelerinin sayısını da değerlendirir. Beyaz kan hücreleri ya da beyaz küreler, vücudu enfeksiyonlara karşı korur. Köpekler için her bir beyaz küreye karşılık 600-700 kırmızı küre oranı normaldir. Beyaz kürelerin yükselmesi hayvanın vücudunda bir enfeksiyon olduğunu gösterirken, azalması,  uzun süren bir hastalıktan dolayı vücudun zayıf düştüğünü anlatır. Genel olarak “granülosit ve agranülosit “ olarak adlandırılan iki ana kategoriye bölünmüş olan beş ayrı tipte beyaz küre bulunmaktadır. Granülositler “nötrofil, eozinofil, bazofil” adı verilen beyaz kürelerden oluşur ve tamamı kırmızı kan hücreleri ile birlikte kemik iliğinde üretilir. Bu tip beyaz  hücreler, hastalığa sebep olan organizmalara saldırır ve tahrip eder. Lenfositler, agranüolsit sınıfına giren hücreler olup lenf nodülleri ile dalakta üretilir. Lenfosit sayısındaki düşüş enfeksiyon başlangıcında veya steriod adı verilen ilaçların kullanımını takiben oluşur. Lenfosit sayısındaki artış, uzun süredir mevcut olan bir hastalığa veya öldürücü bir kanser tipi olan lösemiye işaret eder. Sonuncu beyaz kan hücre tipi ise monositler olup, hem kemik iliği hem de dalakta gelişirler ve enfeksiyöz organizmalara saldırarak hasarlı dokuların iyileşmesine yardım eden proteinler üretirler. Trombositler, total kan analizinde incelenen üçüncü tip kan hücreleri olup kan pıhtısı oluştururlar ve böylece küçük bir yırtık ya da yara nedeniyle hayvanın ölmesini engellerler.

Kanın Biyokimyasal Analizi

Kimyasal testler yardımı ile kanın sıvı kısmı;  karaciğer, böbrek, kalp ve kasların çalışması ile ilgili olarak ipuçları verecek olan enzim, şeker, nitrojen, mineral, protein ve kolesterol yönünden izlenir. Bu testler kan şekeri, kan üre nitrojeni, kreatinin, kalsiyum, total protein, bilirubin, alkali fosfataz, alanin aminotransferaz, kolesterol, sodyum ve potasyum seviyeleri ile ilgilidir. Bu testler, kan pıhtılaştıktan sonra çıkartılan serum kısmında incelenir.,

  • KAN ŞEKERİ TESTİ:

Bu test, yüksek şeker düzeyi varlığında diabet yani şeker hastalığı için, düşük şeker yoğunluğunda hipoglisemi için belirleyicidir. Hipoglisemi yani kan şekerinin düşüklüğü durumu, halsizlik ve denge bozukluğuna, özellikle süs köpekleri olarak sınıflandırılan ırklara mensup köpeklerde 6-12 haftalık erken dönemde; av köpeklerinde, uzun süren yorucu aktivite periyotlarında koma durumuna sebep olmaktadır. Yine uzun süreli hastalıklar hipoglisemi nedeniyle hayvanı komaya sokabilmektedir.

  • KAN ÜRE NİTROJEN TESTİ:

Bu test, böbreklerin kandaki üre artıklarını yeterince uzaklaştırıp uzaklaştıramadığını ölçmektedir. Yüksek kan üre nitrojen düzeyi, böbrek rahatsızlığını, kalp rahatsızlığını veya hayvanda bir dehidrasyon yani sıvı kaybı durumu olduğunu gösterir.

  • KREATİNİN  TESTİ:

Kreatinin böbrekler tarafından dışarı atılır, kandaki düzeyinin yükselmiş olması   böbreklerin fonksiyonlarında bozukluk olduğunu gösterir.

  • KALSİYUM TESTİ:

Kan kalsiyum düzeyindeki değişiklikler kalp ve kas bozukluklarında, emzirmekte olan annelerde süt humması adı verilen rahatsızlıkta, bazı tür kanserlerin, böbrek rahatsızlıkları   ya da pankreas hastalıklarında söz konusudur.

  • TOTAL PROTEİN TESTİ:

Total protein düzeyi, toplam albumin ve globulin ölçümünü içerir; kimi kez beslenmenin yetersiz olduğunu, kimi kez kronik enfeksiyöz hastalıkların varlığını, böbrek ve karaciğer hastalıklarını gösterir. Lenf- kemik iliği kanserlerinde düzeyi artar.

  • BİLİRUBİN:

Bilirubin, hemoglobinin parçalanması sonucu ortaya çıkan bir madde olup, kırmızı kan hücrelerindeki harabiyet artışını veya karaciğer rahatsızlığını gösterir.

  • ALKALEN FOSFATAZ TESTİ:

Alkalen fosfataz, bazı tip karaciğer ya da kas rahatsızlıklarında yükselir.

  • ALANİN TRANSFERAZ:

Bu enzimin yükselmesi ise, karaciğer fonksiyonlarındaki bozulmayı gösterir.

  • KOLESTEROL TESTİ:

Kolesterol düzeyinin yükselmesi köpeklerde insanlardaki gibi coroner arter rahatsızlıklarına bağlı olmamakla birlikte, tiroit bezinin fonksiyonlarını yeterince yerine getirmediğini, böbrek üstü bezinin normalden fazla çalıştığını veya safra kanallarında tıkanıklıkla seyreden bir hastalık bulunduğunu gösterir.

  • SODYUM VE POTASYUM TESTLERİ:

Sodyum ve potasyum düzeylerinin ölçümü, böbrek üstü bezi, kalp ve böbrek hastalıklarında önem taşımaktadır. Söz konusu parameterler bazı tip ilaç kullanımında değişikliğe uğramaktadır.

  • HASTALIK YAPAN ORGANİZMALAR:

Kan testleri aynı zamanda enfeksiyöz hastalık ajanları ile parazitlerin varlığını da gösterir. Gençlik hastalığı, enfeksiyöz hepatit ve yenidoğan herpes enfeksiyonu virüsü gibi virusler kan testlerinde belirlenebilir. Lyme hastalığı gibi bazı hastalıklar ise doğrudan hastalığa sebep olan organizma yerine bakteriye karşı vücudun oluşturduğu antikorların saptanmasıyla belirlenir. Heartworm gibi  hastalıklar ise kan örneğinin incelenmesi ile anlaşılır.

Dışkı Muayenesi

Parazitler ile hayvanın bağırsaklarını etkileyen hastalıklar dışkı muayenesi ile anlaşılır. Tüm bu testler, hastalığı belirleme ve tedaviyi değerlendirmede hayati önem taşımanın yanısıra, özellikle orta yaşı aşkın hayvanlarda yılda bir kez yapıldığında yanlış giden bir şeyler olup olmadığını, varsa nelerin yanlış gittiğini anlamaya yardım eder.

MUAYENE GEREKTİREN ÖZEL DURUMLAR VE DİĞER  MUAYENE YÖNTEMLERİ

Daha önce hastalık geçirmiş olan bir hayvanda, rutin kontrollerin dışında özel muayeneler gerekir. Örneğin idrar yollarında taş problemi yaşamış olan bir hastaya, iyileştikten sonra, hekiminizin önereceği belli aralıklarla idrar tahlili yapılmalıdır. Kısırlaşmamış bir dişi köpekte kızgınlık periyotlarının başlangıcından itibaren düzenli olarak genital muayene yapılmalı, rahim ve yumurtalıklarda ultrasonografi ve smear kontrolleri uygulanmalı, gerekirse hormon düzeyleri incelenmelidir. Ayrıca meme bezleri, olası tümöral üremeler yönünden düzenli olarak  kontrol edilmelidir.

Çiftleşmesi planlanan köpeklerde, çiftleşme öncesi muayeneler uygulanmalıdır. Dişi köpeklerde uygun çiftleşme zamanı belirlenip bu aralık dışında çiftleşmeye izin verilmemelidir. Uygun çiftleşme zamanı, kızgınlık başlangıcı ve devamı sırasında yapılan smear kontrolü ve hormon ölçümleri ile belirlenmektedir. Ayrıca, kızgınlık başlangıcında genital sistemin mikrobiyolojik yönden muayenesi yapılarak, gebelik sırasında düşük veya yavru ölümü gibi sorunlar yaşanması önlenmeye çalışılmalıdır. Erkek köpekte ise gerek testislerin gerekse spermanın çeşitli yönlerden incelenmesi ile hem olası bir bulaşıcı hastalıktan korunma, hem de döl verimi yönümden yaşanacak bir  aksamanın önüne geçilmiş olur.

Kızgınlık periyotları sürekli baskılanan dişi kedilerde, özellikle mevcut hormon ilaçlarının yüksek potansiyelli yan etkilerinden dolayı, yılda birkaç kez ultrasonografi ve smear bakıları ile genital sistem ve memeler, enfeksiyon  ve kistik oluşumlar yönünden kontrol altında tutulmalıdır. Daha önce kısırlaşmış dişi köpek veya kedide, genital bölgede sıklığı artan bir yalanma ve beraberinde iltihaplı bir akıntı görüldüğünde, bunun kısırlaşma sonrası rahim ağzındaki bezlerin anormal bir salgı faaliyetine geçişi sonucu oluşan bir rahatsızlık söz konusu olabilmektedir.

Büyük ırk olarak tanımladığımız, Kangal, Golden Retriever, Labrador Retriever, Malamute, St. Bernard gibi köpek ırklarının yavrularında, kalça ekleminde doğuştan gelen ve genetik olarak yatkınlığın söz konusu olduğu kalça displazisi denilen rahatsızlığın varlığını anlayıp erken dönemde müdahale etmek için, 6 aylık olduğu sıralarda radyografik muayene yapılması gerekmektedir.

Bunların dışında iyileşmeyen küçük yaralar, sık sık tekrarlayan kabuklanmalar, vücudun herhangi bir yerinde birden büyüyen yumru benzeri oluşumlar da kanser veya süregelen rahatsızlıklar yönünden kontrol edilmelidir.